Şili'li bilge biyolog Humberto Maturana şöyle diyor : 'Bir insan diğerine hakikatin ne olduğunu söylediğinde gerçekte yaptığı şey itaati talep etmektir. Yani gerçek hakkında ayrıcalıklı bir fikre sahip olduğunu iddia eder'. Bu cümlelerden 'işitme engelli' ülkemiz Türkiye'nin, büyük hastalıklarına varmak mümkün. Kendisi dışındaki bütün görüşleri yok sayan ve onları asla işitmeyen, karşısındakinin düşüncesine değer vermeyen, hakikatin tek temsilcisi olduğunu iddia eden tekilci düşünce, diğer bütün meşrep ve inanma biçimlerinden sadece ve sadece itaat istiyor. 'Sus ve beni dinle, hakikat bende konuşuyor' diyenlere inat, bugünlerde sohbet ve diyalogun diriltilmesi çok önemli.
Diyalog ihtiyacı
David Bohm, ünlü bir kuantum fizikçisi ve düşünür. Dilimize yeni kazandırılan kitabı 'Birlikte Düşünmek : Diyalog' adlı kitabında insanların birbirlerini, yaşadıkları evreni ve 'öteki'ni nasıl daha iyi anlayabileceği üzerinde kafa yoruyor. Diyalog için her şeyden önce insanların birbirini tanımaları, birbirlerine güvenmeleri ve paylaşıma dair bir sistemi aralarında kurabilmeleri gerekiyor. Diyalog için yola koyulan insanların belirli bir amacı olması gerekmez, bu grubun hemen uygulamaya konulacak bir sonucu olması da istenmez. Bunun için Bohm bir örnek veriyor : 'Bir zamanlar, Kuzey Amerikalı bir kabileyle uzun süre yaşamış olan bir antropolog vardı. Elli kişilik küçük bir topluluktu…Bahsi geçen kabile zaman zaman halka şeklinde toplanmaktaydı. Sadece konuşuyorlardı, öylesine ve uzun uzun. Bir karara varmak yoktu, bir lider de. Kim isterse katılabilirdi. Belki yaşlı bilgeler biraz daha dikkatle dinlenmekteydi ama herkes konuşmakta serbestti. Artık dağılmak gerektiği anlaşılıncaya dek sohbet devam eder sonra da biterdi. Bundan sonra da birbirlerini çok iyi tanıdıkları için, herkes ne yapması gerektiğini bilir ve onu yapardı'.
Tartışma veya müzakere gibi kavramlar diyalogun yerini tutmuyor. İnsanların sağlıklı bir diyalog için önce ön kabullerini askıya almaları gerekli. Diyalog halkası içinde; örüşlerini beğenmediğim, kendi varlığım için tehdit edici saydığım diğer insana karşı düşüncelerimi öfkeyle ifade etmiyorum, dahası ona için için küfretmeyi de bırakıyorum. Onunla kendimi aynı gemide hayal ediyorum. Bir varlık ve yokluk savaşı varsa eğer, birlikte var ya da yok olacağız. Hepimiz birbirimiz için bir aynayız, kimse ötekinden düşüncelerini değiştirmesini talep etmiyor. Sadece kendimizi en iyi şekilde anlatmak ve diğerini de en iyi şekilde anlamanın derdindeyiz.
İkna odaları
Diyalog 'ikna odaları' kurmak değildir. Diğer insanlara yoğun bir anlama çabası içinde yaklaşmakla, onların düşüncelerini anlamakla, o düşünceleri kendi düşüncelerimiz haline getiririz. Sevdiğimiz, insan olarak yakın bulduğumuz bir insanın düşüncelerinin bizi yok etmeye matuf olabileceğini düşünmeyiz.
Yaşadığımız ülkede sohbet halkalarının diriltilmesi gerekiyor. Önyargıları vestiyerde bırakarak, vicdanın yol göstericiliğinde uzun bir konuşma başlatmamız lazım. Oysa ülkemizde bir kör dövüşüdür gidiyor. Bürokrasi halkın değişim taleplerini görmezden geliyor ve 'Tek Hakikat'in yeryüzündeki gölgesi gibi davranıyor. İtaat devri bitti. Zaman diyalog zamanı. Ötekinin sesinin de senin sesin kadar değerli şeyler söyleyebileceğini teslim etmen gerek. Sevgili buyurgan ses, belki de sen yanılıyorsundur. Biraz konuşmaya ne dersin?
Radikal empati
Konuşmakla şifa bulmak
Türkiye yaralarını ancak ilişkiyle onarabilir. Bir sorumluluk ahlâkıyla. Aslolanın ilişki olduğunu, diyalog olduğunu tekrar ederek. Ötekiyle birlikte acı çekmenin, insanın içini kanatacak kadar zor ahlakıyla. Ötekiyle derin ve 'sürdürülebilir' bir psikolojik temas kurmanın ahlakıyla. Otoriterliğin yaraladığı ruhlar, gönül istiyor ki başka türlü bir otoriterliğe savrulmasın. Ancak yaralanmış birisi ötekine gerçek anlamda şifa verebilir.
İnsanda her zaman umut vardır. Kızmaya, bağırmaya gerek yok. Otorite monolog isteyedursun, toplumun dip akıntıları birbiriyle konuşmaya başladığında, birbirine aktığında, insanın bütün hikayesinin buluşma ve karşılaşmadan ibaret olduğunu fark ettiğinde, bir şeyler değişecektir. Muhtaç olduğumuz kudret, insanın asil yaratılışında mevcuttur.